31 Ekim 2012 Çarşamba

UZUN HİKAYE


Kenan İmirzalıoğlu ve Tuğçe Kazaz ın baş rollerinde yer aldığı Kitaptan sinemaya uyarlanan bu güzel filmi izlediniz mi?
Osman Sınav'ın 11 yıldır düşündüğü bir projeymiş Uzun Hikaye'yi çekmek..Neden bu kadar yıldır filmin beklediği sorusuna ise, böylesi güzel bir filmi de ancak on yılda bir çekerim diyerek cevaplıyor Osman Sınav. 
Eğer izlemediyseniz sizlere kısaca filmin konusunda söz edeceğim.
Bulgaryalı Ali Sosyalist lakaplı ancak sosyalist değil sadece haksızlığa gelemeyen ,eşitliği savunan biridir. Kaçarak evlenmişler Münireyle ve güzel bir oğulları vardır. Kaçma hikayeleri de dillere destan :) Ali'nin yaşadığı yerlerdeki haksızlıklara göz yummaması her seferinde başka kasabalara göç etmelerine yol açmış. Birbirlerini çok seven çiftin aşkı film boyunca bizlere çok güzel bir şekilde aktarılmıştır.İkinci çocukları olurken Münire yaşamını yitiriyor. Filmin ikinci yarısında bu aşk yolculuğunu Ali'nin oğlu Mustafa devralıyor.Ve savaşmaya o devam ediyor.Kenan İmirzalıoğlu ise hapiste son buluyor .Oyunculuklar mükemmeldi diyebilirim, Kenan İmirzalıoğlu döktürmüş de döktürmüş, bu adam gerçekten ekrana da çok yakışıyor diğer oyunculukların da mükemmelliği yanında Kenan İmirzalıoğlu tek başına bence filmi almış ve götürmüş :) İzlemeye Değer..






ASTIMIM VE DOKTORUM

Yeni bir gün ve hastahanede açılan gözler..
Küçükken de sevmezdim zaten şu hastahane kokusunu..Başıma geleceği biliyor gibiymişim :)
İlaçlar , doktorlar , hastalar.
Hasta olmayıp ta hastahane de olan insanlara,hatta orada çalışarak hayatını orada geçiren insanlara mantık erdiremedim,erdiremeyeceğim.
İnşallah kısa zamanda bende rahatsızlığımdan kurtulurum ve bir daha yolum düşmez.Bir tek benim değil kimsenin yolu düşmez umarım :(
En güzeli de raharsızlığınız ne olursa olsun doktora şikayetinizi söylersiniz ve doktor size korkulacak bir şey yok ama ... diyerek sanki burnun kanıyor der gibi ciddi bir hastalık anlatır ya :)
Bana da bugün ciğerlerinde yara var dedi doktorcum ama öyle güzel anlattı ki sanki elimde yara çıkmış  tövbe tövbe diyorum onları da anlıyorum tabi nelerini görüyorlar ama unutmasınlar ki biz görmüyoruz onların gördüklerini.. 
Sizlerle Nazım Hikmet'ten çok sevdiğim bir şiiri paylaşacağım..

BEN SENDEN ÖNCE ÖLMEK İSTERİM... 

Ben senden önce ölmek isterim. 
Gidenin arkasından gelen 
gideni bulacak mı zannediyorsun? 
Ben zannetmiyorum bunu. 
İyisi mi, beni yaktırırsın, 
odanda ocağın üstüne korsun 
içinde bir kavanozun. 
Kavanoz camdan olsun, 
şeffaf, beyaz camdan olsun 
ki içinde beni görebilesin... 
Fedakârlığımı anlıyorsun: 
vazgeçtim toprak olmaktan, 
vazgeçtim çiçek olmaktan 
senin yanında kalabilmek için. 
Ve toz oluyorum 
yaşıyorum yanında senin. 
Sonra, sen de ölünce 
kavanozuma gelirsin. 
Ve orda beraber yaşarız 
külümün içinde külün, 
ta ki bir savruk gelin 
yahut vefasız bir torun 
bizi ordan atana kadar... 
Ama biz 
o zamana kadar 
o kadar 
karışacağız 
ki birbirimize, 
atıldığımız çöplükte bile zerrelerimiz 
yan yana düşecek. 
Toprağa beraber dalacağız. 
Ve bir gün yabani bir çiçek 
bu toprak parçasından nemlenip filizlenirse 
sapında muhakkak 
iki çiçek açacak: 
biri sen 
biri de ben. 
Ben 
daha ölümü düşünmüyorum. 
Ben daha bir çocuk doğuracağım. 
Hayat taşıyor içimden. 
Kaynıyor kanım. 
Yaşayacağım, ama çok, pek çok, 
ama sen de beraber. 
Ama ölüm de korkutmuyor beni. 
Yalnız pek sevimsiz buluyorum 
bizim cenaze şeklini. 
Ben ölünceye kadar da 
bu düzelir herhalde. 
Hapisten çıkmak ihtimalin var mı bu günlerde? 
İçimden bir şey: 
belki diyor. 

18 ŞUBAT 1945 
 NAZIM HİKMET.


SEVMEK..

Sevmek kolay degil..
Gözlerime baktığında gözlerimi kırpmaktan korkarcasına dalmak gözlerine.
Kalbimin atışını son hızıyla hissetmek..
Avuç içlerinin kokusunu bile özlemek yokluğunda kolay değil..
Dostluğundan uzak kalmak, senli sohbetlere gözleri yaşlı bakmak,
Saçının bir teline bin geceyi feda edercesine hasret duymak,içimdeki burukluğu yok saymak.
Allah'ın her günü gün saymak hiç kolay değil..

ZOR ama sen bin yıl de yine beklerim ...


ÜZGÜNÜM AMA SENİ SEVİYORUM..

Sizlere yine daha önceden seyretmiş olduğum bir filmden söz edeceğim.

Gerçek aşk, hiç beklemediği bir anda, ciddi, yakışıklı ve başarılı biri olan kırklı yaşlardaki Alex'in hayatına giriverir. Niki, on yedi yaşının verdiği bütün masum neşesi ve şaşırtıcı bilgeliğiyle hayatına girer. ( Niki tüm kızların beyenisini çekecek, doğal güzelliği bence simgeleyen bir kız :)Yıllardır birlikte yaşadığı kadının arkasında bıraktığı köhnemiş bütün kalıpları, yerleşik fikirleri ve kasvetli alışkanlıkları, hatta hüznü siler atar. Aşklarındaki ve sevişmelerindeki şefkat ve güvene rağmen, ileride mutlu olacakları açıkken, Niki ona daha önce hiç gülmediği kadar gülmeyi göstermişken, Alex eski sevgilisiyle yaşadığı daha mantıklı hayatına döner. Niki'yi terk eder. Niki 18 yaşını doldurmaya yaklaşmış finallerine çalışırken, gizlice Alex'i beklemektedir. Yüreğinin derinliklerinde bir hayali canlı tutmaktadır. Alex'in hayatında ilk defa, gerçek aşkı kabullenecek ve ona inanacak cesareti bulacağı hayalini.Ve filmin sonu Alex mutluluğuna döner.Kesinlikle izlenmesi gereken  , izlerken kız çok tatlı adam çok karizmatik diyebileceğiniz sevimli bir aşk filmidir :)

Son Derece Tavsiye :)

30 Ekim 2012 Salı

RENGARENK BİLEKLİKLER :)

Şu sıraların çok fazla trendy olan ve benimde çok sevdiğim rengarenk bileklikler müthiş değil mi?
El yapımı olanlar, çivili olanlar, taşlı olanlar bir sürü bir sürü :)
Bu moda hiç bitmesin ..

LİSE DOSTLARI

Bugün hiç ummadığım anda liseden çok sevdiğim bir arkadaşım aradı.Herkes bu akşam onların evinde  toplanacakmış.Herkes dediğim lise grubumuz :)Biz 6 kişiydik birde kız kardeşimiz var tabi.
İşten çıkınca gittim öyle özlemişim ki sohbetlerini, saçma sapan gülüşlerimizi.Onlarla neden sık sık görüşmediğimi,görüşemediğimi hiç bilmedim.Yalnız kalmak hiç istemedim ama sanırım kendimi bu yalnızlığa kendim ittim.Hepsi ayrı güzel onların .Birtanesi bebek bekliyor Efsa bebek gelecek.Bebeğimizin ismi biraz zor söyleniyor ama üzerinde çalışıyoruz :) Diğeri nişanlı benim gibi :) Birtanesi var hep yalnız kalmalı gibi onu hep öyle sevdik en çok o evlense şaşırırım nedense bu yazıyı okuyunca muhakkak kendini anlayacaktır ama buradanda kendisiyle uğraşmıyım :) Hepsi başka hepsi ayrı güzel.Çocukluğum onlar, en sorumsuz günlerim, hiçbirşeyi düşünmediğim,dert etmediğim yanlarındayken sadece onlara doymaya çalıştığım huzurum onlar.Her defasında arayı açmayalım diyerek vedalaştığım ve bilemeden arayı açtığım insanlar onlar.Beni en iyi tanıyan bilenler onlar.Siz hep benim lise dostlarım, canlarım olarak kalacaksınız.Bugün görüşemediklerimizi de unutmamak lazım bu özel yazıda.Hepinizi çok seviyorum...

Sevgiliye İyi ki Varsın..


Hayatımda olduğun için, Tek dostum olduğun için , Sözüm olduğun için İyi ki Varsın ..

Başka şehirlerde, özlemle sevdiğimiz için,sabrımız için,güzel günler için özlemi bile tatlı kıldığın için İyi ki Varsın...

Yanımda olamasan da bir gün bu ayrılığın biteceğini bilmek güzel.Ve hep yanımda olacağını bilmek.

Bir ömür kokunu duymak hayali bugünlerde tek çarem belkide..
Uyandığım her sabah güzel kirpiklerine kavuşmak hayatı güzel kılan olacak.15 aylık bir mücadele.Bir özlem savaşı belkide bu yaşadığımız.Ve kazanıcaz..

Ama fazla uzatma bu ayrılığı olur mu hemen gel..

Geldiğin gün yakacağım bütün ışıkları gözlerimde.

Seni hep bekliyorum burada bıraktığın yerde son vedadaki gülümseyişle...

İyi ki Varsın..



LİFE IS BEAUTIFUL...

Sizlere daha öncelerde izlediğim ama hala konusuyla,oyunculuğuyla beni etkileyen,
sohbetlerde sıkça bahsettiğim, değerli bir filmden söz edeceğim.
Life ıs beautiful filmi izleyen tüm bayanları öncelikle kendisine bu şekilde aşık bir erkek arayışına sokucaktır :)
Konusundan kısaca söz etmek istiyorum.
1930'ların İtalya'sında Guido adındaki tasasız, kaygısız bir Yahudi kitapçı yakın bir şehirdeki güzel kadına kur yapıp onunla evlenerek bir peri masalı başlatır.(blogumun ismi olan bonjour princesse Guıdonın eşine hitabıdır) İtalya'yı Alman güçleri istila edene kadar birlikte mutluluk içinde yaşarlar. Ailesini bir arada tutabilmek ve oğlunun Yahudi toplama kamplarının dehşetinden elinden geldiğince uzak tutmak çabası ile Guida bu yıkımı bir oyun gibi gösterir. Bu oyunun kazanma ödülü ise bir tanktır...
Baba ve çocuğunun iletişimi, fedakar bir annenin yaşadıkları ve AŞK inanılmaz bir gösterimle bizlere sunulmuştur.

Son derece tavsiyemdir :)





29 Ekim 2012 Pazartesi

İyi Akşamlar;

Geç bir saat ama İstanbul trafiği :( 
Ortaköy deki Bayram kutlamalarına katıldım bugün.Aslında pek haberim yoktu diyebilirim kutlamalardan, ama katılmam iyi oldu.Gidince şok olum kalabalık inanılmazdı.Havai fişek,lazer gösterileri İstanbul un güzelliklerini bir kez daha sergiledi.Gökyüzü farklı bir renge büründü sanki.En güzeli ay yıldız şeklinde atılan havai fişeklerdi.Unutulmaz bir gösteri olduğunu tüm seyretme şansı bulanlardan duyabilirsiniz.Bir kez daha gurur duyduk şanımızla.Unutmamalı ki bugün 365 günden herhangi biri değil 365 günü  hür yaşamamızın başlangıcı olan gündür.

Tüm milletimizin 29 Ekım Cumhuriyet Bayramı Kutlu Olsun..




Merhabalar;

İlk olarak (SU İÇMEK+NEFES ALMAK+ONUNLA OLMAK) başlığı altındaki yazımla bloguma başlamam benim nasıl bir aşık olduğumu anlatmıştır sizlere.
Aşkımın uzaklarda olduğunu da.
Aşkımdan uzun uzun bahsedeceğim ama yanı sıra,
Hoşunuza gidecek ilginizi çekecek güzel ve özel 
(Mekanları , Yemekleri, Şehirleri, Modayı, Hayatın içindeki herseyi)sizlerle paylaşacağım..



sSU İÇMEK


Huzur gibi,Sessizlik gibi,Gece gibi..Doya doya ama yudum yudum sevmek gibi ..

NEFES ALMAK 


Yaşamak gibi,Kirpiklerini özlemek gibi,Koşarak gidip ona sarılmak gibi..


ONUNLA OLMAK


HAYAT GİBİ..SU İÇMEK GİBİ..NEFES ALMAK GİBİ..MUTLULUK GİBİ...